14 Mayıs 2017 Pazar

Matematiğe Güvenin Gittikçe Azalması Lazım



Makromoleküler malzemelerin biyomühendisliği'ne çalışmak için söz vermiştim halbuki kendime bu gece. Bilmem kaç yıl sonra, "insanlara herhangi bir yardımı olmayan bir yazı" yazmak üzere geldim blog sayfama. Kendime ne zaman söz versem, sözümü tutardım.

Analiz yeteneklerimin kuvvetli olduğu zamanları hatırlıyorum. Matematiğin beni aldatmadığı zamanları.; her şeyi dört dörtlük yapmak için sayıların yeterli olacağını düşündüğüm...

Ancak zaman adil davranıp, tek gelmedi.

Zaman, geride bıraktırarak, ölüme teslim ederek, hep yeşil ışık yakarak geldi. Halbuki kırmızı ışıkta beklemenin de mutlu ettiği anlar vardı.

fondöten...

...

Neden her blog yazımda aklıma geliyorsun, Mevlüt. Geçen gece Duman konserinde yanıbaşımdan'ı dinlerken sıçtın zaten ağzıma.

...

Duygularım karıştı yine arkadaşlar. Hep böyle olduğundan mı yoksa  matematiğe fazla güvendiğimden mi zamanın geride bıraktırdıkları ile uğraşıyorum bu kadar?!...


Dans ederken herkesin beni izlediği zamanlarda yaşadığım anları hatırlıyorum. Bir Latin müziğinin ve üç tane biranın, beni nasıl bu kadar mutlu ettiğini anlayamıyorum. Matematiğe karşı güvenim azalıyor.

Şimdi daha kuvvetli hatırlıyorum, Tudors Arena'yı, Tektekçiyi ha bir de İÜ Merkez Kütüphanesini. Zamanın benimle hiç derdi olmadığı Erasmus zamanlarını.

..

Korkak biri değilim ama cesur olmadığım zamanları hatırlıyorum. Aslında başıma bunlar fazla cesur olduğumdan da geliyor olabilir. Bunu danışacağım.

Yukarıdaki müziğin bugün 38.kez çalışı...

Fondöten'in böyle yazıldığını öğrendiğim zaman yaşadığım şaşkınlığı iyi hatırlıyorum. Hatta google'a fondoten, fondaten vb. yazıp yaklaşık sonuçları dahi karşılaştırdım. Çoğu kişiye şaşkınlık vermeyen şeylerin beni niye bu kadar şaşkınlığa düşürdüğünü anlayamıyorum. Teşekkür ederim fondöten için.

Ezan okunuyor müziği durdurdum.

Matematik ile aramı bozacak değilim ama az değer vermem gerek belli ki bundan sonra. Fazla analiz etmeyeceğim, farklı problemler türeterek işimi zorlaştırmayacağım. Görüyoruz ki bunlar sadece geride kalanları hatırlamama yardımcı oluyor. Benim daha çok "an"'lara, daha çok kırmızı ışıkta kalmaya ihtiyacım var.

44.kez çalarken şarkı,  söz bitireceğim bu yazıyı.

Şimdi daha iyi anlıyorum her şeyi. Neredeyse tüm Atakent ayaklarımın altında, karşıda patlayan havai fişekler falan, gereksiz bir şekilde uzanmış iki gökdelen; herkesin ne bu gökdelenler diye sorduğu ve benim hala bir cevabımın olmadığı. Teşekkürler bana hala böyle duygularımın var olduğunu hatırlatanlar. Sana da teşekkürler müzik kutusu.

Şarkının 47.kez çalışı. Kendime ne zaman söz versem, sözümü tutardım.
Yukarıdaki paragrafı yaklaşık 7-8 dk'da yazmadım arkadaşlar. Bilgisayarın şarj aletini arıyordum. Süreç böylelikle biraz daha uzun oldu.

Matematiğe güvenin gittikçe azalması lazım.